Ressamlar Sokağı

Sanat ve edebiyat dünyasında gerçek ayak bağı gibi görülüyor bazen. Bu yüzden gerçeğin dışına çıkmak gerekiyor belki de, daha iyi anlayabilmek için. Ayrıca algılarımız katıldığımız olayları etkilediğinden nihai gerçekliğe ulaşamamak da ihtimal dahilinde. Bu yüzden, sanat ve sanatçıların yorumları önem kazanıyor.

İşte bir şehirde günlük hayatın olağan akışı içinde sokakta yürürken örneğin, sanatçıların düşünce hayatının normal alışkanlıklarından sapan bir zihni heyecan içinde yarattıkları eserlerin arasında iseniz, bir şehir size böyle bir olanak sunuyorsa şanslı sayılabilirsiniz.

Moskova sanatın ve sanatçının günlük hayata dokunduğu, nüfuz ettiği şehirlerden biri. Resim, heykel, mimari, fotoğraf gibi görsel sanat dallarının etkisini şehrin hemen yerinde görmek mümkün.

Şimdi, Kırım Köprüsü üzerinde Büyük Petro Anıtı’na bakarken, Zurab Tsereteli’yi ve eserlerini, sağ tarafta nehir boyunca uzanan alandaki ressamları ve birbirinden güzel resimlerini düşünmeden edemiyorum.



Sonra da sağ tarafta nehir boyunca uzanan, ressamların kendi resimlerini sergiledikleri ve sattıkları kabinlerden oluşan sokağı gezmek istiyorum.

Kabinlerin kapısı yok. Penceresi de. Duvarlarda resimler asılı. Sıcakta, soğukta hep orada bulunan ressamlar var. Kışın eksi otuzlara varan soğuklarda nehir kenarındaki esintilerle daha da soğuyan havalarda yılmadan orada duran ve emeğini savunan bu insanların şehre ne denli katkı yaptığı aşikâr.

Dolaşırken güzel bir tablo arıyorum. Resim eğitimi olmayan biri nasıl resim seçebilir? Resmin çekiciliği bu belki de. Bir yerden yakalar sizi. Neden beğendiğinizi tarif bile edemezsiniz belki ama sevdiğiniz resimler olur mutlaka. Bazıları fotoğrafa benzeyen resimleri sevmez mesela. Bir yorum arar. Gerçeğin ötesinde bir şey ister. Farklı anlamlar katabileceğimiz bir şey.


Dolaşıp duruyorum. Güzel bir kış manzarası olsun istiyorum mesela. Ve neden sonra bir tablo çekiyor beni. İyice inceliyorum resmi. Ressam yanıma geliyor bu sırada. “Beğendiniz mi” diyor. “Evet”, diyorum.  Karlı bir sokakta, bir at arabası bekliyor dışarıda. Gündüz vakti. Arabanın kapısında beklediği evin bütün lambaları yanıyor. Camlardan dışarıya taşıyor sarı ışık. “Neden?”, diyorum. “Bilmiyorum”, diyor ressam. Alıyorum tabloyu. Sonra da nehir kenarındaki banka oturup bir sigara yakıyorum.

Yorumlar