Svetlena
Aleksiyeviç. 2015 yılında Nobel Edebiyat ödülünü aldı. “İkinci El Zaman (Kızıl
İnsanın Sonu)” adlı kitabı muhteşem. O da Munro gibi gazetecilik okumuş. Alice
Munro gibi güçlü, sarsıcı bir anlatıma sahip. Sarsıcı olaylar ve bunları
yaşayan insanların hikayeleri ustaca anlatılıyor. Hatta İkinci Dünya Savaşının
bir yakasını Henrich Böll anlatıyorsa nasıl, diğer yakasını bazı açılardan
Aleksiyeviç anlatıyor.
Sovyetleri yaşamış,
sürgün görmüş, gece vakti evinden alınmış, Hitlere siper oluş, vatan için
çalışmış, acı çekmiş, azla yetinmiş, bazen mutlu, bazen mutsuz ama 90’lı
yılları görüp büyük bir hayal kırıklığı yaşayan insanların hikayelerini
anlatıyor. Onlarca insanla söyleşiler yapmış. Söyleşi yapmakla kalmamış, onların
anlatımlarından yeni bir dil, yeni bir ruhla ortaya çıkmış. Kahramanların
elbiselerini giymiş, nefesi olmuş. Öylesine yalın, sarsıcı bir anlatıma sahip
ki o dönemleri yeniden yaşatmakla kalmıyor, bizi ciddi ve düşündürücü bir
girdabın içine sürüklüyor.
İsveç Akademisi, Aleksiyeviç’in
“yeni bir edebi tür” yarattığını belirtmiş, eserlerini “duyguların ve ruhun bir
tarihi” sözcükleriyle ifade etmiş.
Aleksiyeviç hakkında
2000 yılında kovuşturma başlatılıyor. Bunun üzerine ülkesini terk edip, Paris
ve Berlin gibi şehirlerde siyasi sürgün olarak yaşıyor. 2011 yılında ülkesine,
Minsk şehrine geri dönüyor.
Kitaplarında
anlattığı insanlar gibi kendisi de bir Sovyet insanı. Rusya’yı, Sovyetler
dönemini, hem o dönemdeki hem de 90’lı yıllardaki hayal kırıklığını daha iyi
anlamak için muhteşem bir kaynak.
Anlıyorum ki, puslu
gecelerde kar yağarken Sovyet insanları okumuş hep. Trenlerde, metro
vagonlarında… Kitap rafları evlerin en önemli yeriymiş. Enstrümana yabancı
kalan da olmamıştır. Kemana, piyanoya, balalaykaya.
Küçücük evlerde iki
aile, üç aile yaşamasını bilmişler. Mutfak sohbetlerinin, dostlukların
kıymetini de bilmişler. Ama şüphe duymuşlar bazı dönemlerde. Birileri dinliyor
mu onları, bir gün alıp götürülecekler mi diye.
Trenlere kadın
erkek binmişler. Kendi trenlerine. Gagarin’le gururlanmış, spor müsabakalarını
ayakta izlemişler. Paradoksal bir şekilde kapitalist düzendeki başarı ve
rekabet duygusu bu kez ülke ve devlet meselesi oluvermiş.
Sosyalizmin
başarısı sorunu üzerine kalmış Sovyet halklarının. Güçlü devlet ideali de buna
eklenmiş. Her alanda, her cephede mücadele etmişler. Bu yükün altında ezilmiş,
acı çekmişler belki de.
Rusya’yı ve eski
Sovyet ülkelerini daha iyi anlamak için mutlaka okunması gereken bir kitap.
Yorumlar
Yorum Gönder