Uğur Mumcu Vakfındaki seminerlerde Mehmet
Eroğlu hocamızın “bazı yazarların yapıtları büyüktür çünkü büyük hayat yaşamışlardır”
sözünü düşününce buna en iyi örneklerden birinin Nazım olduğunu anladım.
Nazım Hikmet ölümünün 54. yıldönümünde
Moskova’da, Novodemiç’deki mezarı başında anıldı ve sonsuza kadar da anılmaya
devam edecek. Çünkü O, Türkçe sözlerinin gücü kıtaları aşan büyük bir şair ve
büyük bir hayat yaşadı.
Çünkü O yürekli bir insandı. Yürekliydi
çünkü şiirlerinin gücü yüzünden hapis yattı. Yürekliydi çünkü Stalin’i o
dönemde eleştirebildi. Yürekliydi çünkü doktorunun uyarısına rağmen ölüme kafa
tuttu ve aşkı seçti.
Nazım 61 yaşında Moskova’da hayata veda
etti. 1921 yılında ilk kez geldiği Moskova’da 3 yıl kaldı. Üniversite okudu ve
Rusça öğrendi. Ömrünün 13 yılı Türkiye’de hapiste geçti. 1951 yılında üçüncü kez geldiği Moskova’da ölümüne kadar 12 yıl yaşadı.
Türkiye’deki uzun hapislik dönemi sağlık
sorunlarına neden oldu. Özgürlüğü için açlık grevine girdi, hakkında dünyanın
büyük yazar ve şairlerinin de katıldığı imza kampanyaları başlatıldı. Bu
kampanyalara Albert Camus ve John Paul Sartre gibi yazarlar da dahil oldu.
Moskova’ya üçüncü kez başka seçeneği
kalmadığı için geldi. İki buçuk aylık oğlunu, karısı Münevver’i, İstanbul’u
geride bıraktı ve şehrini bir daha görmesi de mümkün olamadı.
29 Haziran 1951 günü Vunukovski havaalanına
indi. Sovyet Yazarlar Birliği üyeleri karşıladı Onu.
Gelişinden kısa bir süre sonra Yazarlar
Birliğinin verdiği yemekte yaptığı konuşmada o dönem Stalin Rusya’sında duyduğu
hayal kırıklığını anlattı.
Stalin’e, Moskova’da bir sürü zevksiz
heykelini gördüğümü söyleyeceğim dedi, onun güneşe, aya benzetilmesini komik
bulduğunu söylüyordu. Ölümlerin, sürgünlerin yaşandığı Stalin yıllarında Nazım
bu cesurca lafları edebilmişti.
Hasta kalbine rağmen kendisinden 30 yaş
küçük bir kadına aşık oldu. Vera Tulyakova’ya ilk görüşte gönlünü kaptırdı
büyük şair. Doktoru aşksız 10 yıl, aşkla 3 yıl yaşarsın demişti, O aşkı seçti.
Nazım Moskova’da yakıcı bir memleket özlemi
çekiyordu. Türkiye’de kendisine yapılan haksızlıklara öfkeleniyor,
dertleniyordu elbet. Ama onu suçlayanların hayal edemeyeceği ölçüde hizmet etti
ülkesine. Çünkü O dünyanın her yerinde tanınan, Türkçe dizeleriyle halkını
gururlandıran evrensel bir şair.
Onu teselli eden şey Moskova’da olabilmekti
biraz da. Sonuç olarak Moskova’yı sevmişti Nazım. Bunu şöyle anlatıyor bir
şiirinde:
Mavi bulutlar geçiyor altın kubbelerin
üzerinden,
kırmızı bacaların,
beyaz kulelerin üzerinden mavi bulutlar
geçiyor.
Bakıyorum Moskova pencerelerinin
birinden
seni düşünüyorum memleketim
memleketim, Türkiye’m seni düşünüyorum
zaten bir dakka çıktığın yok aklımdan,
hasretin dayanılır gibi değil
Moskova’da yaşamanın saadeti olmasa,
burda herkes sormasa seni benden,
Sovyet insanlarından her gün mektup
gelmese,
sevmese seni onlar
benim onları sevdiğim kadar.
benim onları sevdiğim kadar.
Yorumlar
Yorum Gönder