Rus romanlarının çekici
yönlerinden biri de bizi konuk ettikleri soyluların masalsı yaşantısı mıydı
acaba? İnsan hayatının doğum, ölüm, ilk
aşk, evlilik, mutluluk, yalnızlık, ihanet, yoksulluk, zenginlik, savaş ve barış
gibi birçok önemli aşamasını büyük ölçüde soyluların hayatının içinden geçerek
ama sıradan insanların hayatını da anlayarak okuduk bu romanları. Rus yazarlarınca
dürüst, tarafsız ve gerçekçi şekilde ele alınışını izledik bu hayatların.
İsim gününde ya da
davetlerde ne giyeceğini düşünen güzel prenseslerin telaşı, etrafta koşuşturan
uşaklar, kütüphanesinde kahvesini yudumlayan kontlar, konaklara sürekli misafir
taşıyan at arabaları, troykalar canlandı zihnimizde.
Ya da Tolstoy’un
deyimiyle davet sahibi gururlu konteslerin görevlendirdiği orkestranın sesini
çatal bıçak sesleri, konukların konuşmaları ve uşakların ayak sesleri
bastırıyordu.
İlk aşklarını yaşayan
prens ve prenseslerin o duygu ve arzu dolu dünyalarına, evlilik heyecanlarına
şahit olduk.
Aslında televizyon, telefon,
internet gibi olguların bulunmadığı o dönemlerde davetler, balolar, tiyatrolar,
mektuplar insanların sosyalleştiği en önemli etkinliklerdi. Evlerin çeşitli bölümlerinde
toplanan kadınların başkaları hakkındaki konuşmaları, yeni evelenecekler,
aşklar, önemli gelişmeler hakkındaki fikirlerini gözledik bu romanlarda.
Erkeklerinse ülke meseleleri, dünya siyaseti, sanat, edebiyat hayatı ve
başkaları hakkındaki konuşmalarına denk geldik benzer şekilde.
Genel olarak
bakıldığında, Rus soylu sınıfı özellikle 17, 18 ve 19. yüzyıllarda Rus
toplumunun dinamosu ve sürükleyici gücüydü. Bu sınıfın önemli bir misyonu
vardı. Bu da sanat ve edebiyatı himaye etmek, kurumların ve ekonominin
gelişmesine katkı sağlamak ve toplumun ilerlemesine öncülük etmekti.
Büyük Petro batılılaşma
çabalarının merkezine soylu sınıfını koymuştu deyim yerindeyse. Moda, sanat,
davranışlar ve entelektüel fikirler açısından soylu sınıfına önemli görevler
vermişti. Avrupa ülkelerine seyahat etmelerini zorunlu kılmış, giyim kuşam ve davranışlar
konusunda buyruklar getirmişti.
Büyük Katerina
döneminde de Petro’dan beri süregelen idareyi modernleştirme, eğitimi ve sanatı
teşvik etme yönündeki gelenek güçlü şekilde sürdürülmüş ve soylu sınıfına
önemli görevler verilmişti.
Dünya genelinde soylular
ve unvanları özellikle Ortaçağ Avrupa’sında yaygınlık kazanmıştı. Kral ya da
imparator her şeyin sahibi ve üstünde olurken kralların bağışladığı, aileden
geçen, önemli hizmetler sonucu ya da başka şekillerde edinilen topraklara bağlı
olarak önemli haklar elde eden insanlardı soylular.
Rus soylu sınıfı ise
14. yüzyılda ortaya çıkmaya başlarken 20. yüzyıl başlarında nüfusun yüzde
birine kadar ulaşmış ve Ekim Devrimi ile birlikte ortadan kalkmıştı.
19. yüzyıldaki Rus
toplumuna bakıldığında soylular (dük, prens, kont, vikont, baron), ruhban
sınıfı, tüccarlar, köylüler ve serfler gibi ana katmanlar bulunuyordu. Soylu
sınıfın diğerlerine göre önemli ayrıcalıkları vardı. Bunlar arasında
toprağa bağlı olarak çalışan serflere sahip olmak, bazı özel eğitim kurumlarına
gidebilmek, bedensel cezalardan muaflık, arma taşıma gibi haklar bulunuyordu.
Ama soyluları ayıran en önemli şey topraktan gelen zenginlik ve yüksek yaşam
standartlarıydı elbette. İyi eğitim alıyor, seyahat ediyor, sanat ve edebiyatla
uğraşıyorlardı.
Rus soylu sınıfı Çarlık
sisteminin ve toplumun önemli bir unsuruydu. Bununla birlikte 19. yüzyılın
ikinci yarısından itibaren yeni değişim dinamiklerinin ortaya çıkmasıyla bu
sınıfının etkisi de azalmaya başlamıştı. Genelde kamu görevlerindeki
çalışmaları, fikir hayatına etkileri ve toplumun siyasi ve ekonomik hayatına
katkılarıyla son derece önemli olan Rus soyluları ağırlaşan toplumsal
sorunların çözümü konusunda etkisiz kalıyordu. Bazı soylularsa topraklarını kendiliğinden serflere
dağıtıyor, değişimi anlamaya çalışıyordu. Ekim Devrimi sonrasına ise önemli bir
kısmı ülkeyi terk etmiş, bir kısmı da sürgüne gönderilmişti.
Böylece Avrupa
ülkelerinden farklı olarak soyluların topluma olan etkisi büyük ölçüde sona
eriyor, komünist sistem ile birlikte yepyeni bir sosyal ve ekonomik düzene geçiliyordu.
Kısacası Rus klasik
romanlarında okuduğumuz soyluların o masalsı yaşamı, güzel prensesler, aşklar
ve ihtiraslar, hayatın anlamına dair çıkarımlar bu romanları güzelleştiren en
önemli unsurlardan biriydi belki de.
Yorumlar
Yorum Gönder