Hani bazı
kitaplar vardır, kitaplıktaki yerinde okumanız için sürekli göz kırpar. Ama bir
türlü eliniz gitmez. İşte Babalar ve Oğullar böyle bir kitaptı benim için.
Fakat bu defa zamanı gelmişti. Kitabı elime alıp şöyle bir
karıştırdım. Yeni kitaplardaki o çok sevdiğim tutkal ve kağıt kokusu bu defa
yoktu. Bunun yerine toza maruz kalmanın ve eskimişliğin getirdiği başka bir
koku vardı.
Kitap hızlı
bir şekilde bitmişti. Genelde diyaloglarla ilerliyordu ve akıcıydı. Başkahraman
Bazarov adında, doğa bilimlerine meraklı, kültürlü, tartışmalarda genelde galip
çıkan, nihilist bir tıp öğrencisiydi. Ancak sonunda inanmadığı aşka yenik
düşüyordu. Bundan da bağımsız umulmayan bir son bekliyordu onu.
Romanda, az
sayıdaki kahramanın günlük yaşama ve romanın ana dinamiklerine yerleştirilmesi
genel olarak başarılıydı. Tartışılan konulardan biri de adına uygun şekilde
eski kuşak ve yeni kuşak arasındaki farklar, gerilimler ve bakış açılarındaki uçurumlardı.
Ayrıca, Rus kırsal hayatı, aşka bakış, kadın erkek ilişkileri, aile, soyluluk,
köylülerin sorunları gibi konular da gündeme geliyordu.
Genel olarak
bakıldığında yazarın çağdaşları olan Tolstoy ve Dostoyevski’nin romanlarındaki
kadar çarpıcı olmamakla birlikte başarılı bir romandı. Ayrıca romanın sonlarına
doğru kurgu etkisini gösteriyor ve dramatik unsurlar sarsıcı olmaya başlıyordu.
Şaşırtan
şeylerden biri yazarın hayatını incelerken karşılaştığım, çağdaşları Tolstoy ve
Dostoyevski ile yaşadığı ciddi sorunlardı.
Tolstoy ve Dostoyevski
ile Turgenyev arasındaki en önemli fark belki de şuydu: Hemen hepsi
sanatçıların ve edebiyatçıların toplum hayatına ve sorunlarına duyarsız
olmaması gerektiğini düşünüyordu elbette. Ayrıca hayatın anlamına ve amacına dair
sorular ve sorgulamaları da sık sık görüyoruz hepsinde. Turgenyev için edebiyatın
asıl amacı gerçekleri yansıtmak ve adaletsizliklere karşı eleştirel bir tavır
almaktı. Ama onun için asıl önemli olan
sanatın kendisiydi. Sanat bir şeyi savunmak, toplumun sorunlarını sürekli gündeme
getirmek ya da hayatın anlamına dair cevaplar bulmak durumunda değildi. Sanatın
bazı unsurlarını ve yöntemlerini özellikle roman gibi yapıtlarda ortaya koymak
ve gerisini de okuyucuya bırakmak yeterliydi onun için.
Konuya devam
etmeden önce bir ayrıntıyı da gündeme getirmek istiyorum. Edebiyatta öykü ve
roman arasındaki en önemli farklar; öyküde az sayıda kahraman olması ve zamanın
kısalığı olarak ifade edilebilir. Romanlarda ise çok sayıda kahraman, bunların
iç içe geçmiş hikayeleri, katmanlı bir anlatım, iyi bir kurgu ve önceden iyi
bir plan söz konusudur. Hatta bazı romancılar sonu önceden yazar. Oysa öykü ele
avuca sığmaz yaramaz bir çocuk gibidir. Oturup bir anda yazılabileceği gibi
yazımı günler hatta aylar bile sürebilir. Bazı yazarlar öyküde de baştan iyi
bir kurgu, sonun önceden yazılması gibi unsurlardan söz etse de öyküye hazır
olunca başlanılması gerektiği ve başlangıçta bir plana gerek olmadığını dile
getirenler de vardır. Aslına bakılırsa dil, içtenlik ve kurgu gibi konular
roman ve öyküde birlikte geçerli olan önemli hususlardır.
Turgenyev ve
Tosltoy arasındaki yaklaşım farklılığı biraz bu konuyla ilgiliydi. Tolstoy’a
göre sanat eseri konuşma gibi içten gelen coşkunlukla kendiliğinden dökülüveren
bir şeydi. Turgenyev ise işlediği tema ve motifleri titizlikle seçer,
anlatılanlar arasında bir uyum arayarak bunları bağdaştırmaya çalışırdı. Ve
başlangıçta iyi bir kurgu ve planı şart koşardı.
Turgenyev’in
hayatıyla ilgili birkaç yazı okuyunca şaşırdığım şey şu oldu. Bu iki usta
arasında bu gibi yaklaşım farklıkları yanında batılılaşma konusundaki düşüncelerinden
dolayı önemli bir gerginlik yaşanmıştı.
Turgenyev tam
bir batılılaşma taraftarıydı. Malum Dostoyevski buna kesinlikle karşıydı. Tolstoy
ise Turgenyev’in bu konudaki yaklaşımını aşırı ve gereksiz buluyordu.
Turgenyev’in
çok önemsediği Babalar ve Oğullar adlı romanını Tolstoy’a okutmak istediği, ona
romanı heyecan içinde verdiği ama Tolstoy'un isteksiz ve kayıtsız kaldığını
görünce sinirlendiği anlaşılıyor.
Sanatçılar
arasında günümüzde de bazen sanat yaklaşımından zaman zaman da başka konulardan
kaynaklı sorunlar ve belki de kıskançlıklar olabiliyor aslında.
Neticede 1861
yılında iki usta baş başa çay içerlerken batılılaşma tartışması yüzünden büyük
bir kavga çıkar. Hatta bu kavga öylesine ileri gitmiştir ki Tolstoy Turgenyev’i
düelloya davet etmiştir. Ancak Turgenyev bir mektup göndererek düelloyu önlemiş
ve bu olayın bir şekilde dondurulmasını sağlamıştır. Bununla birlikte iki yazar
arasındaki dargınlık devam etmiştir. Ancak Turgenyev Tolstoy’a olan saygısını
ve hayranlığını hiç kaybetmemiştir. Hatta Tolstoy'un bütünüyle yazmayı bırakmak
istediği bir dönemde Turgenyev’in ona mutlaka yazmaya devam etmesi konusunda
ricada bulunduğu söylenmektedir.
Turgenyev Tolstoy’dan
yaklaşık on yaş büyüktür. 1818 yılında Rusya'nın Oryol şehrinde doğmuştur. Babası
toprak sahibi varlıklı biridir ve onun iyi yetişmesine çabalamıştır. Turgenyev
Moskova ve St. Petersburg'da öğrenim gördükten sonra Berlin Üniversitesi’nde
öğrenimine devam etmiştir. Bu yıllarda batıyı daha iyi tanımış, oradaki düşünce
akımlarını da inceleme fırsatı bulmuştur. Hegel felsefesine oldukça yakınlık
hissetmiştir. Sonraki yıllarda ise önemli yazar ve düşünürlerle etkileşimi
olmuştur.
Babalar ve
Oğullar adlı romana o dönem gelen tepkiler Turgenyev’i hayal kırıklığına
uğratmış. Kimileri nihilizme fazla pirim verdiği için onu eleştirmiş, kimileri
de Rus soylularına fazla yüklenmesini gündeme getirmiş. Bunun üzerine yazar
ülkeden ayrılmış ve hayatının son 22 yılını Avrupa’da geçirmiş. Bununla
birlikte Rusya’ya olan seyahatlerinde saygı ve takdirle karşılanmış. 1883
yılında Fransa’da hayata veda etmiş yazar.
Turgenyev 19.
yüzyılda altın çağını yaşayan Rus edebiyatının en önemli isimlerinden biri. Tolstoy
ve Dostoyevski büyük yazarlar ama Turgenyev’e de hakkını vermek gerekiyor. Babalar
ve Oğullar ile ilgili olarak ise son bir not şu olabilir belki de. Bu roman
kahramanları ve konuyu önceden planlamanın ve iyi bir kurgunun da yeterince
sarsıcı sonuç getirebileceğini gösteriyor aslında. İçtenlik, tema, beklenmedik gelişmeler
romanın kendini yazdırması gibi olgular vardır ama romanlarda iyi bir kurgu da en
az bu sayılanlar kadar önemlidir. Ayrıca yazar içinde olduğumuz ve
etrafımızda akıp duran hayat nehrine sessizce dikkat çekmeyi başarıyor bu
romanda.
Yorumlar
Yorum Gönder