Gatsby kimdi?

Scott Fitzgerald’ın ölümsüz kahramanıdır o. Muhteşem Gatsby adlı roman, anlatıcı Nick Carraway’ın babasından kalan bir öğütle başlar: “Ne zaman birini tenkide davranacak olsan, hatırdan çıkarma, herkes senin imkanlarında gelmemiştir dünyaya!”

Sadık komşusu Nick anlatır Gatsby’nin öyküsünü. Yirmili yıllardaki Amerikan rüyası da onun gözüyle hicvedilir. Peki kimdir Gatsby? Bir roman kahramanı mı sadece? Yoksa hala, her yerde yaşayan biri mi o?


Kırgın bir aşıktır Gatsby. Buruk aşkının hatırası ve ölgün hayalini sembolize eden bir malikane diker tam karşıya. Sevgilisinin yeni, güvenli, varlıklı hayatının tam karşısına.  Daisy’nin dikkatinden kaçmayacak bir şatafat abidesi. Hem ne şatafat! Adlarının bile sorulmadığı, merak da edilmediği, sadece ışığa koşan sinekler gibi şatafatın, gücün, içkinin, eğlencenin ve bedavacılığın peşine düşmüş sözde seçkin konukların uğrak yeri olmuştur. Öyle ki çoğu Gatsyby’nin kim olduğunu, ne iş yaptığını bile bilmez. Zaten cenazesine bile gitmez hiç biri. Sadece tevatürler dolanır ortalıkta. Bir katil miydi Gatsby, içki kaçakçısı mı, casus mu? Ama hayır özünde buruk bir aşık olduğunu kimse bilmez Gatsby’nin. Onu en iyi komşusu Nick anlar.

Beş yıl önce zengin kız-fakir erkek açmazında kaybeder sevgilisini. Ama hayır, Daisy’ye bunu yaptıran kalbi değildir belki. Güvenlikçi, zenginlikçi düzenin, aile baskısının bir kurbanıdır o da.

Ama Gatsby Daisy’nin kalbinde bir yer edinmiştir ve tutunduğu da budur. Daisy bunu mantıksal meşrulaştırmalarla yok saymış, üstünü örtmüş ve başka meşrulaştırmalara girerek imkanlı biriyle evlenmiş olsa da Gatsby için bir şey değişmez.

Onların karşısına kendi silahlarıyla, bir dövüşçü gibi çıkmıştır artık. Bütün o zenginlerin yolu meşru değildir ki, Gatsby’nin ki neden olsun. Şaşmayın buna. Kırgın bir aşığın neler yapabileceğini dikkate almalı herkes. Evet belki gayri meşru bir yolla elde etmiştir varlığını, zamanın ruhuna uygun şekilde. Ama varlıkla da yoklukla da ilgisi yoktur onun. İrrasyonel sularda emekleyen bir tekne gibidir, ölgün hayallerin peşinde. Tek istediği o hayalin peşine gitmek, yeniden sevgilisine kavuşmaktır.

Sonunda Nick’in yardımıyla evine davet etmiştir Daisy’yi. Öyle heyecanlıdır ki, romandaki ifadesiyle “evinde ne varsa hepsini, onun sevgilisinin gözlerinden derlediği tepkiye göre bir bir yeniden değerlendirir.”

Daisy kocasıyla mutlu değildir. Kendiyle meşgul, başkalarını kolayca eleştiren biridir o. Kendisini aldattığını da bilmektedir. Gatsby’yi düzenli olarak ziyaret etmeye başlar Daisy. Romantizme, duygulara, çılgınlığa ne kolay yelken açmıştır. Oysa en ufak soru işaretinde unutabilecektir her şeyi. Gatsby ise bir hayali diriltmeye çalışıyordur. Daisy’nin Tom’a (kocasına) gidip “Ben seni ömrümde hiç sevmedim” demesini bekler. Ama olmaz bu. Ve bir gün Tom, Daisy ve Gatsby arasında belirleyici bir tartışma yaşanır. Daisy bir ölü düş gibi elinden kayıp gider Gatsby’nin. Tom onu, geçmişini, zengin oluş hikayesini olanca olumsuzluğuyla açığa çıkarmaya, Daisy’yi güvenli, bilinen sulara çekmeye çalışır. Aslında bu bir kadını kazanmak da değildir. Başka bir erkeği yenmeye çalışmaktır sadece. Daisy bir kez daha rasyonel sulara çekilip, yarı yolda bırakır Gatsby’yi.

Oysa son ve ölümcül bir fedakarlık yapar Gatsby. Aynı araçta bir kazaya karışırlar ve birinin ölümüne sebep olan Daisy’nin kefaretini öder hayatıyla.

Cenazesinde sadık komşusu Nick, yaşlı babası ve papaz dışında belirgin bir kimse yoktur. Arkalarda saf tutmuş, kaptı kaçtı malikanenin uşakları dışında.

Nick şöyle eleştirir onları: Tom da Daisy de sakar insanlardı, canlı cansız karşılarına ne çıkarsa, kırıp döküyor, sonra da paralarının ve o korkunç sakarlıklarının siperine ya da onları yan yana tutan neyse, onun gerisine sığınıyorlardı.”

Daisy’nin peşinde ve belki de kendi kırgın hayallerinin peşinde yitik bir kuşağın mensubudur Gastby. Yirmili yıllar Amerikası’nın zenginliği, ünü, köşeyi dönmeyi arayan gençlerinden biriydi. Ama hayır, onu farklı kılan bir şey vardı. O da aşkın irrasyonel sularına kapılmış ve aşıklar diama masumdur sözünü bir kez ispatlamış olmasıydı.

Fitzgerald’in Amerikan rüyası eleştirisinin sadece orada yirmili yıllar Amerikası’nda kaldığını söylemek safdillik olur. Bu şatafat, peşindekiler, efendileri, silik davetliler, güce, paraya ve bedavacılığa sürüklenenleri, belki de şimdi dünyanın başka yerlerinde ve aslında her yerinde görmek pekala mümkündür.

Nick şu cümleyle bitirir hikayeyi: “O ümitledir ki şimdi sefer etmekteyiz, biz o akıntıya karşı giden tekneler, durmadan geriye, geçmişe çarpılıp atılsak da ne gam…”


Teşekkürler Fitzgerald! Gatsby’yi bize tanıttığın için…

Yorumlar